16 Aralık 2011 Cuma

Tarla Kuşuydu Juliet - Eprahim Kishon - İstanbul Şehir Tiyatroları

Romeo ve Juliet eğer ölmeseydi de evlenseydi ne olurdu acaba? Evlenince aşkları da böyle devam eder mi? Oyun bu soruya cevap arıyor. Zaman zaman karı koca ilişkilerini yerden yere vuruyor, zaman zaman Shakespeare tiye alınıyor.

Oyuncuların performansına diyecek söz yok. Engin Alkan, Özlem Türkad ve Çağlar Çorumlu hem çok başarılı bir oyunculuk sergiliyorlar hem de seyirciyle çok güzel iletişim içindeler. Seyircilere taş atmalar, zaman zaman oyunun dışına çıkmalar, seyircinin verdiği tepkilere takılmalar vs. izleyenlere daha keyifli vakit geçirtiyor.


Oyunculuk : 9/10
Konu  : 8/10
Dekor   : 9/10
Işık-Ses  : 8/10
GENEL : 9/10




İzlediğim Tarih: 16 Aralık 2011
İzlediğim Yer: İstanbul Kağıthane Sadabat Sahnesi
Süre: 2 Saat, 2 Perde
Tür: Mizah



Yazan: Ephraim Kishon
Yönetmen: Engin Alkan
Çeviren : Hale Küntay
Dekor: Gamze Kuş
Kostüm: Duygu Türkekul
Işık: Murat İşçi
Müzik : Poldi Schatzmann
Koreograf : Senem Oluz
Dramaturg : Sinem Özlek
Müzik Düzenleme : Murat Bavli
Yönetmen Yardımcısı : Hasibe Eren,
Asistanlar : Doğan Şirin, Melisa Demirhan

Oynayanlar:

Romeo / Rahip Lorenzo : Engin Alkan
Juliet / Dadı : Sevinç Erbulak
Shakespeare : Çağlar Çorumlu
Lucretia : Murat Bavli


Konu:
Tarla Kuşuydu Juliet'te, Shakespeare'in yüzyıllardır insanları gözyaşına boğan karakterleri Romeo ve Juliet, Ephraim Kishon'un yeni kurgusunda günlük yaşantı ve çığrından çıkmış bir evlilik içinde ele alınıyor. İntiharın eşiğinden döndükten sonra evlenip bir de çocuk sahibi olan "kıdemli aşıklar" kimsenin öngöremediği bir hayatı sürdürürler. Bu dünyanın yaratıcısı Shakespeare mezarında ters döner ve olaylara müdahale etmek üzere eve gelir.

1 Aralık 2011 Perşembe

Romeo ve Juliet - Shakespeare - İstanbul Şehir Tiyatroları

Romeo ve Juliet'i ilk defa izlemiş olduğum için eserin önceki yorumlanışlarıyla bir kıyas yapamayacağım ama oyun ben de beklediğim o etkiyi yaratamadı. Tamam oyun güzeldi, oyuncularda fena bir performans sergilemediler ama bir şahaser izliyormuşum gibi de gelmedi bana.

Modern ve farklı bir yorum olmuş ama açıkcası sahnede Romeo ve Juliet'in destansı aşkını göremedim. Dekor da pek öyle şaşaalı değildi. Akıllıca kullanılmış olsa da sahnede bir kaç halat ve bez dışında dekor yoktu.

Dadı rolündeki Hikmet Körmükçü ve Benvolio rolündeki Kubilay Penbeklioğlu çok başarılıydı.


Oyunculuk : 6/10
Konu  : 6/10
Dekor   : 5/10
Işık-Ses  : 6/10
GENEL : 5/10




İzlediğim Tarih: 1 Aralık 2011 20:30
İzlediğim Yer: Kağıthane Sadabad Sahnesi
Süre: 3 Saat, 2 Perde
Tür: Dram, Romantik


Yazan: William Shakespeare
Çeviren: Özdemir Nutku
Yöneten: Kemal Başar
Dekor Tasarımı: Murat Gülmez
Kostüm Tasarımı: Canan Göknil
Işık Tasarımı: Murat Özdemir
Müzik: Can Atilla
Koreografi: Hugo Wolff
Dramaturg: Özge Ökten

Başlangıç: 2010
Tiyatro: İstanbul Şehir Tiyatroları

Oyuncular:
Romeo: Mert Turak
Juliet: Ece Özdikici
Dadı: Hikmet Körmükçü
Rahip: Levent Yılmaz
Capulet: Selçuk Soğukçay
Lady Capulet: Müge Akyamaç
Tybalt: Ersin Umulu
Mercutio: Caner Çandarlı
Benvolio: Kubilay Penbeklioğlu
Uşak: Mehmet Bulduk
Montague: Nevzat Çankara
Lady Montague: Nurdan Gür
Prens: Can Doğan
Paris: Selçuk Yüksel
Rahip John: Hüsnü Demiralay

Konu:
Shakespeare'in en tanınmış eseri Romeo ve Juliet'te, İki aile arasında bitmek bilmeyen bir nefret ve düşmanlığın gölgesinde yeşeren büyük bir aşk anlatılıyor. Bu öyküyü bir aşk söylencesine dönüştürerek, temel bir aşk imgesi yaratan Shakespeare, bu yolla acımasız toplumsal gerçeklerle gerçek sevgi arasındaki çelişkiyi gözler önüne seriyor. Shakespeare'in büyük aşk tragedyasının temelinde yatan aile düşmanlığı yüzünden, Romeo ve Juliet arasındaki aşk, ancak sevgililerin ölümüyle ölümsüz bir kimliğe bürünüyor.

Web Sitesi

24 Kasım 2011 Perşembe

Kargaşa - Abdul Mounem Amayri - İstanbul Şehir Tiyatroları

2005 yılında Kahire Festivali’nde En İyi Yönetmen ve En İyi Oyun Ödülünü alan Kargaşa'yı, aynı zamanda oyunun da yazarı olan Abdul Mounem Amayri yönetiyor.

Oyun kadınların yaşadığı sıkıntıları 5 farklı kadın üzerinden anlatıyor. Oyundaki kareografi oldukça başarılı. Müzikler, danslar, ışıklar ve oyuncuların hareketleri bir biriyle uyumlu ve kadınların yaşadığı dramı anlatmada güzel bir araç görevi görüyor. Oyuncuların performansı da oldukça başarılı.

Tüm bunlarla beraber oyunda eksik kalan bir şeyler var. Sanki kadınların acılarını tam anlatamıyor. 2 saat boyunca yer yer sıkıldığımı itiraf etmeliyim.




Oyunculuk : 6/10
Konu  : 5/10
Dekor   : 3/10
Işık-Ses  : 6/10
GENEL : 5/10




İzlediğim Tarih: 24 Kasım 2011 20:30
İzlediğim Yer: H. Muhsin Ertuğrul Sahnesi
Süre: 2 Saat, 1 Perde
Tür: Dram


Yazan: Abdul Mounem Amayri
Çeviren: Ezgi Sümer Yolcu
Yöneten: Abdul Mounem Amayri
Dramaturg: Dilek Tekintaş
Koreografi: Handan Ergiydiren
Sahne Tasarımı: Abdul Mounem Amayri
Işık Tasarımı: Abdul Mounem Amayri - Murat İşçi
Kostüm Tasarımı: Duygu Türkekul
Efekt: Erhan Aşar
Yönetmen Yardımcısı: Nihat Alpteki, Aslı Narcı
Oyun Yaşgrubu: 16+ Yaş Grubu

Başlangıç: 2011
Tiyatro: İstanbul Şehir Tiyatroları

Oyuncular:
Ece Özdikici, Ezgi Sümer Yolcu, İrem Arslan Aydın, Nergis Çorakçı, Zeynep Özyağcılar
Konu:
Kırılmalar, kayıplar, rüyalar, çocukluğa duyulan özlem. Aşk, sevgi, seven bir kadından geriye kalanlar... Eski bir evde yıllardır uyuyan hikayenin gizlediği 6 kadının dramı KARGAŞA ile açığa çıkıyor.

Web Sitesi

22 Kasım 2011 Salı

Opera Komik - Nagle Jackson - İstanbul DT

Bizet adıyla nam salmış müzik dehasının en ünlü eserlerinden biri olan Carmen'in Opera Komik'teki prömiyerini konu alan tiyatro eseri o gece yaşananları konu alıyor. Carmen sahnede oynanırken Loca'da olanlar bitenleri seyrediyoruz ve ortalığın nasıl karıştığını izliyoruz.

Bizet'in Carmen'i o gün ilk kez sahnelendiğinde ahlak anlayışının ihlali eleştirileri almıştı. Tiyatro oyununun yazarı da loca da olup biten ahlaksızlıkları kurgulayarak bir bakıma Bizet'in aldığı haksız eleştirileri alaya alıyor.

Oyun hem güldürüyor hem de Bizet'e saygılarını sunuyor. Bize de oyuncuları ve Bizet'i alkışlamak düşüyor.


Oyunculuk : 6/10
Konu  : 6/10
Dekor   : 5/10
Işık-Ses  : 5/10
GENEL :6/10


Georges Bizet

Georges Bizet ve doğum adıyla Alexandre-César-Léopold, Paris yakınlarında, orta halli bir ailenin çocuğu olarak 25 Ekim 1838 Paris'te doğdu.

4 yaşında nota okumayı öğrendi. 10. yaş gününden birkaç gün önce Paris Konservatuarı'na kabul edildiğinde, konservatuarın tecrübeli öğretmenleri bu yetenekli öğrenciye ders vermek için yarışa girdiler. Öyle ki , ünlü opera bestecisi Charles Gounod, ona ders vermek için emekli olmaktan vazgeçti. Georges Bizet, Marmontel'den piyano, Pierre Zimmermann ve damadı Charles Gounod'dan armoni, Fromental Halévy'den kompozisyon dersleri aldı.

Bizet, konservatuardan 1852'da piyano dalında, 1855'te flüt org ve füg dallarında birincilikle mezun oldu. 17 yaşında ilk senfonisini besteledi. Genç besteciler için önemli bir ödül olan Roma Ödülü'nü kazandı.

Son eseri Carmen'in 31. temsil gününde (3 Haziran 1875) yıllardır kronik boğaz enfeksiyonu nedeniyle rahatsız olan Bizet, kalp krizi geçirerek 36 yaşında hayatını kaybetti.

Carmen

Prosper Mérimée'nin Carmen romanınından çok etkilenen Bizet, bu romanı operaya uyarladı. Eseri 1874'de tamamladı, temsil ise 1875'de gerçekleşebildi, ancak konusu nedeniyle çok ağır eleştiriler aldı.
Fransa'da 3 Mart 1875'te ilk sahnelendiğinde yerleşik opera ve ahlâk anlayışının ihlali gibi algılandığından olumsuz tepkilerle karşılanan eser, eleştirmenler tarafından yüzeysel, üstünkörü bulunmuştur.




İzlediğim Tarih: 22 Kasım 2011 20:30
İzlediğim Yer: İstanbul Cevahir Salon 2
Süre:1,5 Saat, 2 Perde
Tür: Mizah, Biyografik


Yazan: Nagle Jackson
Çeviren: F.Çiğdem Aydın
Yönetmen: Mutlu Güney
Yönetmen Yrd.: Hakan Vanlı
Dramaturg: Olgun Yalçınar
Dekor Tasarımı: Behlüldane Tor
Kostüm Tasarımı: Nalan Alaylı
Işık Tasarımı: Nejat Karaorman

Başlangıç: 2011
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatroları

Oyuncular:
Odile: H.Merih Atalay
M.De La Cornıche: Umut Demirdelen
Madam De La Corniche: Sevinç Erol
Viviane: Mevra Ustaoğlu
La Tarhine: Ebru Saçar
Bizet: Nişan Şirinyan
Ernest: Ergun Akvuran
Vigneron: Yusuf Atala
Hector: Burhan Yıldız
Gounsel: Erdoğan Aydemir
Zerbinet: Şeyda Pektok
Pils: Zeynep Alper

Konu:
Bizet'nin yeni operası Carmen'in açılış gecesi Opera Komik'teyiz. Ünlü besteci, ahbapları, rakipleri, revü şarkıcıları ve saygın ailelerden oluşan bir topluluk heyecanla yeni eseri beklemektedir. Oğlunu soylu bir aileden bir kızla evlendirmek isteyen bir yeni zengin ile kızlarının paralı biriyle yuva kurmasını isteyen soylu aile için Opera Komik, gençleri tanıştırıp kaynaştırmak için oldukça uygun bir mekandır. Ama sahnede Carmen operası sürüp giderken, asıl tiyatro fuayede ve localarda oynanmaya başlar. Gerçek yaşamda olanlar, Carmen'in öyküsünden çok daha aşırı ve abartılıdır. Opera Komik, izleyenleri 19. yüzılın Parisinde bir geceye davet ediyor.
Sanat gerçekliğinin hayata ayna tutması işlevini, çok keyifli bir komediyle ele alan Opera Komik izleyenleri 19. yüzyılın Paris'inde bir geceye davet ederken burjuva izleyicisine de ciddi bir eleştiri sunmaktadır.
Web Sitesi

18 Kasım 2011 Cuma

Doğum Günü Partisi - Harold Pinter - İstanbul Şehir Tiyatroları

Harold Pinter, absürd oyunlarıyla tanınan nobel ödüllü bir yazar. Doğum Günü Partisi de yazarın ilk defa 1958 yılında oynanmış baş yapıtlarından biri.

İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından sergilenen oyunda zengin bir oyuncu kadrosu mevcut. Oyuncular da gerçekten başarılı bir performans sergiliyorlar.

Oyun ise oyundan beklentisi sonu bir yere bağlanan bir öykü olan izleyicileri hayal kırıklığına uğratabilir. Oyunun amacı bu değil çünkü.

Kısaca oyun hakkında şu notları verebilirim:

  • Oyun başındaki sahte bir dinginlik ve güven hissi var. Bunun ileriki dakikalarda nasıl altüst olabileceğini görüyoruz.
  • Günlük hayattaki otomatiğe bağlanmış hareketlere, tepkilere ve diyaloglara bir eleştiri var.
  • Pinter'e has bir uslupla karakterler sürekli bir tehdidin rahatsızlığı içerisindeler.
  • İletişimdeki anlaşılmazlıklara ve saçmalıklara vurgu vardır. Günlük hayatımıza karşı da bir eleştiridir bu.
  • Hayatta ne kadar saçma sapan şeylerle uğraştığımıza bizi yüzleştirir. ( Ör. Gazete ünlünün çocuğunun olması. Erkek değil de kız olmasına üzülmek. )
  • Bütün absürdcüler gibi Pinter da oyun da bir sonuç üretmiyor.

Bunun dışında ben absürd tiyatro hakkında çok fazla laf edemeyeceğim ama oyunu daha iyi anlayabilmek için internette rastladığım aşağıdaki yorumlar işinize yarayabilir:

Oyunun başindaki sahte düzen ve dinginlik eve gelen tehditkar güçler bu düzeni ve dinginliği altüst eder...bu formül aşaği yukari tüm pinter oyunlari için geçerlidir.
... 
Doğum Günü Partisi günlük hayatın “otomatiğe bağlanmış” dialoglarının yüze çarpılmasıdır. Bu dialogların zamanla içi boşalır ve biz hayatı öyle sanmaya başlarız. Pinter paralize olmuş duyguları uyandırma, farkındalık yaratma amacını taşır.
...
En kaba anlatımla; metinlerinde sessizliği, kısa konuşmaları kullanarak gerilim ve tehdit havası yaratan, böylece oyunlarını seyirciyi şok edecek bir hale getirebilmeyi tercih eden bir yazardır Pinter.
...
Yönetmen “Gevezelik etmek istemiyor”. “Oyunu karanlık ve kasvetli değil, zekice bir komedi olarak görüp, hayat gibi çok saçma ve çok komik bulduk biz. Size bu komediyi sunmaya çalıştık” demiş. “Dışardan gelen tehlike”, ”yapay duvarlar”, “örtü ya da işkence aracı olan sözler” ile ayrıca bir “yumruk” daha atıyor. Ama “Bu bir başyapıt”! Seyirci ne yapsın?
...
Pinter-in diğer oyunlarında da olduğu gibi aslında çok önemsiz konular etrafında boş diyaloglar dönüyor. Yüzeyde boş ve manasız gibi görünen ama aslında bu şekilde çok şey anlatan eserlerdir absürd eserler. Bunun nedeni de 2. Dünya Savaşı sonrası insanların içine düştüğü boşluğu, bunalımı ve hayatın anlamsızlığını anlatmak istemesi. Bu bilgiler ışığında değerlendirilirse belki oyuna daha farklı yaklaşılır.
...
Daha önce de belirtildiği gibi absürd yazarların hepsi kendilerine has birer tarz oluşturmuşlardır. Pinter’ın ilk yazdığı oyunlara klasik olarak tehdit komedyası denmektedir. Karakterler sanki görülmez ama oldukça somut bir şekilde hissedilebilen bir tehdidin rahatsızlığı içindedirler. Bunların hepsi her biri tehdit edici atmosferin ve karanlığın toplamıdır. Bu oyunlar seyirciyi aynı zamanda eğlendirirler, ama karışık ve tanımlanmamış bir şekilde de rahatsız ederler. Seyirciler gülmelerine rağmen kendilerini rahatsız olmuş da hissederler.
...
Pinter genelde oyunlarına çok sakin başlamaktadır. Odalarda yaşayanların dildeki anlamsızlıklar ve saçmalıklar üzerinden başlayan bu oyunlarda komik unsurlar oldukça yer tutar. Git-Gel Dolap adlı oyununda karakterin başlangıçta tekrarlayarak yaptığı hareketler-ayakkabısını iki defa giymeye çalışması, boş kibrit kutusunu sallaması gibi. Aynı şeklide tekrarları konuşmalarda da görürüz. Sık sık tekrarlanan ve anlaşılmayan cümleler gibi. ... Sanki saçma sapan şeylerden konuşuyor gibidirler. Seyircide bu saçmalığın getirdiği ve niye böyle konuşuyor ki, sanki bir şeyler olacakmışın ilk sinyallerinin verildiği rahatsız edici konuşmalardır bunlar. Ama yüzeysel yapıda da oldukça komiktir. Çünkü izleyicinin yaşantısının tam da ortasındadır bu iletişimdeki anlaşmazlık ve saçmalık. İzleyicide gülümseme uyandıran bu durum aslında Pinter’da insanın varoluşsal kaygı içinde ne kadar yalnız olduğunun bir göstergesidir. ... Yine bu saçma konuşmaların arsında günlük yaşamdan noktalar da görülür: futbol maçları. Aslında ne kadar yakındır şu anda yaşadığımız hayata. Bu da seyirciye eğlendirici bir hava katmaktadır. Aynı zamanda bir yüzleştirmedir de. Ne kadar saçma şeylerle uğraştığımıza dair. 
...
Ben adlı karakter bir gazete haberi daha okur ama sonunu bile dinlemeden Gus daha önce verdiği tepkilerin aynısını verir. Bu durum da aslında mekanikleşmiş insanının trajik ve komik olan halidir. Daha sonra da açıklanacağı gibi, buradaki komik durum bir sonraki sahnede gelecek olan büyük tehdit ve yüzleşme öncesi gerilen yayları gevşeterek sona doğru yapılan bir ön hazırlıktır.
...
Absürd tiyatronun son yapı taşlarından biri olan Pinter; Camus ve Sartre absürddeki yabancılaşmayı insanlar arasındaki durum uyumsuzluklarında gösterirken, bu yabancılaşmayı dile ve davranışlara kadar çekmişti. Yani artık insanlar hiçbir şekilde birbirlerini anlamazlar ve anlayamazlardı, üstelik kötücüldüler. Aynı kodlarla hareket ediyor, aynı dili konuşuyor, aynı kültürden geliyor olsalar bile; bu onları ancak ve ancak birbirlerinden daha da uzaklaşmaya itiyordu. insan yalnızdı ve çaresizdi. Pinter, işte tüm bunları; art niyet, cinsel fantazi, takıntılı davranışlar, kıskançlık, aile içi sevgisizlik ve zihinsel rahatsızlıklar gibi temaları işledi oyunlarında... O da bütün absürdcüler gibi oyunlarında bir çözüm üretmiyor, seyirciyi koltuğunda rahatsız etmeyi seviyordu. Yazdıklarında hiçbir politik gönderme yoktu. O sadece dilin kendisiyle oynuyor ve insan doğasını insana anlatıyordu.  
Pinter'ın oyunları genellikle tek mekânda geçer. Karakterleri kaynağı bilinmeyen kişiler veya mekânlar tarafından tehdit altındadır ve genellikle hayatta kalma ve benlik savaşı verirler. Oyunlarında kelime seçimleri, cümle yapıları bir şairin uyak kaygısından bile daha yoğun olarak karşımıza çıkar. Sesler, sessizlikler, kelimeler ve cümleler özenle, hesap edilerek birbirine ulanır. Mantıksal çözümlerin peşinden gitmeyi reddeder; bunun yerine insan yaşamında uyumsuz olanla karşılaşmasını, varoluşsal tehdit altında kalışını göz önüne sermeyi tercih eder. Karakterleri de kelimeleri de silah gibi kullanıp hayatta kalmaya çalışırlar.
Yapıtları gibi "Politik tutumu son derece belirgin olan Pinter, aynı zamanda kısa ve uzun oyunlarında da Joseph Losey için yazdığı senaryolarında da bireyin “çağdaş toplum'daki sıkışmalarını, yabancılaşmalarını tümüyle kendine özgü bir anlatım ve dille irdelemiş bir yazardır."

Cem Davran'ın oyun hakkındaki yorumunu da aktarmadan geçemeyeceğim:

Doğum Günü Partisi üzerinde çok konuşulması gereken, sistemi ve insanları zekice sorgulayan bir tiyatro metni.

Daha ayrıntılı bir okuma için ....


Oyunculuk : 7/10
Konu  : 5/10
Dekor   : 7/10
Işık-Ses  : 7/10
GENEL : 6/10

İzlediğim Tarih: 18 Kasım 2011 20:30
İzlediğim Yer: Kağıthane Sadabad Sahnesi
Süre: 2 Saat 10dk, 2 Perde
Tür: Absürd, Mizah, Dram


Yazar: Harold Pinter
Çeviren: Memet Fuat
Sahne Tasarımı: Barış Dinçel
Kostüm Tasarımı: Tomris Kuzu
Müzik: Selimcan Yalçın ve Barış Manisa
Işık Tasarımı: Murat Selçuk
Efekt Tasarımı: Ersin Aşar
Yönetmen: Yıldıray Şahinler

Başlangıç: 2010
Tiyatro: İstanbul Şehir Tiyatroları

Oyuncular:
Cem Davran, Jülide Kural, Yıldıray Şahinler, Mert Tanık, Özge Borak, Bahtiyar Engin

Oyun Hakkında Notlar:
1958 yılında Harold Pinter'ın ilk uzun oyunu olan Doğum Günü Partisi (The Birthday Party) sahnelendiğinde eleştirmenler tarafından saldırıya uğrar. 1968 yılında Doğum Günü Partisi filme uyarlanmıştır.

Konu:
Nobel ödüllü Harold Pinter'ın başyapıtı, hem eğlence hem gerilim dolu bir oyun. Bir sahil kasabasında yaşayan karıkoca ve pansiyonlarının tek müşterisi olan bir genç adam Dışarıdan gelen iki adam ve orada yaşayan bir genç kız O gün doğum günü olmayan genç adam için bir doğum günü partisi düzenlerler. Ve korkunç eğlence başlar.

Doğum Günü Partisi’nde genel olarak Pinter bireyin güvenlik arayışından ve sahte olana ve gerçek olmayana inanmasını anlatır. Gerçeklerle yüzleşmek kadar zor olan yoktur: En önemlisi de ölüm gerçeği ile yüzleşmek. Bu yüzden oyunları tedirgin edici ve her an gelecek olandan kaçışımızı da sergilemektedir. Tüm bu gerçekten kaçarken de duyarsızlaşırız kendimize ve en önemlisi sona. Duyarsızlaşmamız giderek kendimizi bir düş aleminde yaşamaya kadar götürür bizleri odalarımızda. Bu yabancılaşma ve duyarsızlaşmada en belirgin olan ise Pinter’da dildir. Diğer bir ifadeyle, iletişim saçmalıklarıdır. Bir anlamda dirençtir ya da savunma mekanizmasıdır bu saçmalıklar.[1]

[1] http://oyuncusirin.blogcu.com/harold-pinter-ve-komik-olan/632251

Web Sitesi

15 Kasım 2011 Salı

Kontrabas - Patrick Süskind - İstanbul DT

“Kontrabas”, 1949 doğumlu yazar Patrick Süskind’ın bir romanı. Romanın oyunlaştırılmış hali bir çok dile çevrilerek yıllardır sahnelenmekte.

Süskind’ı aynı zamanda filmi de yapılan “Koku-Bir Katilin Öyküsü (Das Parfüm)” romanından hatırlamaktayız. Yazar "Koku" adlı eserinde nasıl kokulara çok farklı anlamlar katıyorsa, bu eserinde de kontrabasa ve müziğe çok farklı anlamlar katıyor.

Metin Belgin çok başarılı; karakterin yaşadığı bunalımları, hisleri seyirciye çok başarılı aktarıyor. Orkestradaki arka planda kalan kontrabas üzerinden topluma eleştiriler yönelten eser de zekice yazılmış. Bunun yanında konu bana çok da doyurucu gelmedi. Yine de klasik müziğe ilgi duyanların zevkle izleyebileceği bir oyun.


Oyunculuk : 9/10
Konu  : 5/10
Dekor   : 8/10
Işık-Ses  : 8/10
GENEL : 7/10




İzlediğim Tarih: 15 Kasım 2011 20:00
İzlediğim Yer: İstanbul Taksim Küçük Sahne
Süre: 1 Saat, 1 Perde
Tür: Mizah, Dram


Yazan: Patrick Süskind
Dekor Tasarımı: Ethem İzzet Özbora
Çevirmen: Hale Kuntay
Reji: Metin Belgin
Kostüm Tasarımı: Serpil Tezcan
Işık Tasarımı: Yakup Çartık

Başlangıç: 1992
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatroları

Oyuncu: Metin Belgin

Konu:
Bir devlet memuru olan kontrabascı; müziğin, tarihin, hiyerarşinin, cinselliğin ve toplumun, dedikodusunu yapıyor. Patrick Süskind’ in bütün dillerde en çok oynanan oyunu yirminci yılında yine sahnede.

“Kontrabas”ta, orkestraların birinde kontrbas çalan bir adamın hesaplaşmasını anlatıyordu ve Süskind’ın “Koku”dakilerinde de görülen takıntılı olma hali, “Kontrabas”ın ana karakterinde de aynen mevcuttu. Tek kişinin etrafına kümelendirdiği kişilik çözümlemeleri, bu eserinde de izleyiciyi etkiliyor; ağır felsefi temalar, çok katmanlı okumalara olanak tanıyan anlatı, Patrick Süskind’ın kaleminde heyecan verici bir popüler anlatı oluyordu. [1]

[1] http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=610

Web Sitesi
İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda Metin Belgin resitali: ‘Kontrabas’

4 Kasım 2011 Cuma

Arzunun Onda Dokuzu - Heather Raffo - İstanbul Şehir Tiyatroları

Oyunun yazarı Heather Raffo'nun annesi Amerikalı ve babası Iraklı. Yani Irak savaşının iki tarafını da yakından tanıyor. Bu nedenle olsa gerek Irak savaşında yaşanan acıları başarılı bir şekilde eserine aksettirmiş.

Oyun dokuz farklı açıdan savaşı ve savaşın açtığı yaraları anlatıyor. Dokuz farklı kadın: köylü, doktor, deli kız, satıcı kadın, ressam, akademisyen, bedevi dul, anne, amerikalı ... Amerikalı sanki biraz da yazarın kendisi.

Oyunda Amerika'nın yaptığı zulümler de anlatılıyor, Saddam'ın barbarlığı da. Üstelik Saddam'ın Amerika'nın maşası olduğu da vurgulanmadan geçilmiyor.

Aslında oyunu en iyi yazarı Heather Raffo anlatıyor:
Amerikalı bir seyircinin 'O Bedevi kadın tıpkı teyzem' demesini çok isterim. Ama aynı zamanda Amerikalı seyircilerin oyundan çıkarken biraz zihin karışıklığı yaşamasını da... 'Ha anladım,' diyebilmek yerine Irak halkının ruh durumunu anlamanın zorluğunu düşünmesini isterim. Kolay mı Amerikan desteğiyle Saddam yönetiminde 30 yıl yaşamak, İran ile savaşta 1,5 milyon kayıp vermek, 13 yıl yaptırım sıkıntısı çekmek ve Amerikan ateş gücü altında iki savaşın mağduru olmak..
Oyun -tam da yazarın amaçladığı gibi- bir şeyler anlatmaktan ziyade düşündürmeye sevk ediyor; seyirciyi bir kafa karışıklığı içine sokuyor.


Oyun geçtiğimiz günlerde seyrettiğim Bedensiz Kadın isimli oyunla ortak bir konuyu bence daha başarılı bir şekilde işliyor. Oyuncuların performansı ise bir harika. Hepsi rollerini oynamıyorlar, adeta yaşıyorlar.

Sözün özü, yanı başımızda olup biten Irak Savaşında yaşanan acılara daha yakından bakabilmek için de izlenmesi gerekli bi tiyatro oyunu.


Oyunculuk : 8/10
Konu/Kurgu : 6/10
Dekor   : 8/10
Işık-Ses  : 7/10
GENEL : 7/10


İzlediğim Tarih: 4 Kasım 2011 20:30
İzlediğim Yer: Kağıthane Sadabad Sahnesi
Süre: 2 Saat, 2 Perde
Tür: Dram, Savaş


Yazan: Heather Raffo
Çeviren: Füsun Günersel
Yöneten: Arif Akkaya
Dramaturg: Hatice Yurtduru
Sahne Tasarımı: Gamze Kuş
Kostüm Tasarımı: Nihal Kaplangı
Işık Tasarımı: Kemal Yiğitcan
Efekt Tasarımı: Metin Taşkıran
Hareket Düzeni: Handan Ergiydiren
Video Tasarımı: Cem Ulu ve Arif Akkaya

Başlangıç:2010
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu

Oyuncular:
Hikmet Körmükçü
Hasibe Eren
Bensu Orhunöz
Cihan Kurtaran

Konu:
Arzunun Onda Dokuzu, işgal edilen topraklarda kültürün, hayatın, bedenin, ruhun zorla ele geçirilmesi karşısında kadınların yaşadığı çıkmazları ve ölüm kalım savaşındaki dokuz kadını anlatıyor.
‘Arzunun Onda Dokuzu’nda, sevildiği için dövülen, güzel olduğu için hırpalanan, akıllı olduğu için yakılan, sahip olunamadığı için ırzına geçilen, ulaşılamadığı için aşağılanan kadın anlatılıyor.

Web Sitesi

3 Kasım 2011 Perşembe

Antigone New York'ta - Janusz Glowacki - İstanbul DT

Antigone New York’ta oyununun bir diğer adı da "Anita'nın aşkı". Oyunun yazarı Lehistanlı göçmen Amerikalı yazar Janusz Glowacki. Oyun, New York şehrinde yaşayan göçebe ve evsiz insanların hayatını konu alıyor.

Oyunun İstanbul Devlet Tiyatrolarındaki Prömiyeri 3 Kasım 2011'de Üsküdar Stüdyo Sahnesi'nde yapıldı. Ben de orada bulunan ve oyunu en ön sıradan izleyen şanslı kişiler arasındaydım.

Oyuncular genel olarak iyiydiler. Sazsa rolündeki Mehmet Ali Kaptanlar ve Pire rolündeki Şamil Kafkas gerçekten çok başarılı bir performans ortaya koydular. Anita rolündeki Özden Çiftçi de oldukça başarılıydı. Aralarda monologlarıyla oyuna renk katan polis rolündeki Ali Düşenkalkar ise ilginç bir karakter sergiledi. Daha çok doğaçlama oynuyor gibiydi. Bazen seyircilere laf attı ; bazı yerlerde takıldığı ve cümleleri gereksiz tekrarladığı ve konu dışına çıktığı da oldu.

Oyunu oldukça beğendim. Evsizlerin durumunu çok iyi yansıtan, onlara daha yakından bakmamızı, onları anlamamızı sağlayan bir oyundu.

Oyunculuk : 8/10
Konu  : 6/10
Dekor   : 5/10
Işık-Ses  : 8/10
GENEL : 7/10




İzlediğim Tarih: 3 Kasım 2011 20:00
İzlediğim Yer: Üsküdar Stüdyo Sahnesi
Süre: 2 Saat, 2 Perde
Tür: Dram


YAZAR : Janusz Glowacki
REJİSÖR : FAİK ERTENER
DEKOR : SUAR ŞEYLAN
KOSTÜM : MEDİNE YAVUZ
IŞIK : AYHAN GÜLDAĞLARI
ÇEVİREN : TUĞRUL ÇETİNER
REJİ YARDIMCISI : ÖZDEN ÇİFTÇİ
REJİ ASİSTANI : ÖZLEM ÇAKAR

Başlangıç:2011
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu

Oyuncular:
Sazsa : Mehmet Ali Kaptanlar
Anita : Özdan Çiftçi
Polis : Ali Düşenkalkar
Pire : M. Şamil Kafkas
John (Cesed) : Adnan Kürkçü

Konu:
New York'un ünlü parklarından birinde dünyanın birçok yerinden Amerika'ya göç etmiş insanların bazıları hayatlarını sürdürmeye çalışırlar. Evsizlerin sokaklarda yaşama kuralları, normal evi olan insanlarınkinden çok farklıdır ama sokaktakiler arasında da aynı önyargılar paylaşılmaya devam eder. Bu ortamda dostluk, aşk, sadakat ve arkadaşlık başka tanımlara girer ve sınanır. İşte kaybolan bir cesedin peşinden bir maceraya atılan evsizlerin öyküsü, hem toplumsal düzeni, hem de "normal ve doğru" olanı tekrar sorguladığımız bir kara komediye dönüşür.

Sofokles’in Antigone’si, Kral Kreon’un buyruklarına karşı direnen soylu bir kadındı. New York’lu Antigone ise Puerto Rica’lı, hayatını Manhattan’daki Central Park’ta geçiren, geceleri park kanepelerinde uyuyan ‘bir tahtası eksik’ göçmen kız Anita’dır. Ölünün saygınlığını korumak, her iki Antigone’nin de kaygısı. Sofokles’in Antigone’si, Kreon tarafından hain ilan edilen kardeşinin cenazesini kaldırmak için direniyor.Ailesinin değerlerini, Kral’ın kanunlarının ve buyruklarına önceliyor. New York’lu Antigone’nin ise bir ailesi yok. Bu Antigone, kimsesiz, yarım akıllı bir kız ama tıpkı Sofokles’in kahramanı misali, hayatının uğruna mücadele etmeyi gerektiren yüce bir anlamı olması gerektiğine inanmakta direniyor. Parkı evi biliyor ya, iki Doğu Avrupalı göçmen arkadaşıyla, bir iki gün içinde kimsesizler mezarlığına gömülecek olan platonik aşkla bağlı olduğu gencin cesedini bulunduğu hapishaneye ait bir mekandan çalarak parka getirmeye ve bir ağacın altına defnetmeye karar veriyor. Onun için sadece iki kişinin katıldığı bir cenaze töreni bile hazırlıyor. [1]

[1] : http://www.dunyabulteni.net/?aType=haberYazdir&ArticleID=16180&tip=yazar

Web Sitesi

1 Kasım 2011 Salı

Bedensiz Kadın - Mate Matisic - İstanbul DT

Savaş acılarını ve pişmanlıkları konu alan oyun, biraz vasat bir metne sahip olsa da başarılı oyunculuklar sayesinde izlenebilir hale geliyor. Oyun tek perde ve 1,5 saat sürdüğünden seyirciyi çok da sıkmıyor.

Benim için de Reha Özcan ve Ahenk Demir'in performanslarını en ön sıradan izleyebilmek ayrı bir keyifti doğrusu. Reha Özcan bu oyundaki performansıyla iki ödül kazandığını okumuştum; performansını biraz abartılı bulsam da rolünün hakkını vermiş.

Oyunun çok güzel olduğunu söyleyemeyeceğim ama yine de keyifle izlenebilecek bir oyun.


Oyunculuk : 7/10
Konu  : 7/10
Dekor   : 3/10
Işık-Ses  : 3/10
GENEL : 5/10


İzlediğim Tarih: 1 Kasım 2011 20:00
İzlediğim Yer: Üsküdar Tekel Sahnesi
Süre: 1,5 Saat, 1 Perde
Tür: Dram, Savaş

Yazan: Mate Matisic
Çeviren: Füsün Günersel
Yöneten: Kazım Akşar
Dekor Tasarım: Şirin Dağtekin
Giysi Tasarım: Şirin Dağtekin
Işık Tasarım: Enver Başar
Müzik: Nurettin Özşuca
Asistan: Gökçen Tongut
Sahne Amiri: Reşit Arslan

Başlangıç: 2010
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu

Oyuncular:
Martin: Reha Özcan
Emma (Fahişe): Ahenk Demir
Mladen. Hakan Güneri
Gılman Kahyaoğlu Peremeci
Gökalp Kulan

Ödüller:
Reha Özcan, bu oyundaki Martin rolüyle Afife Jale ve Sadri Alışık ödüllerini kazandı.

Konu:

Ülkemizde yeni yeni tanınmaya başlayan Hırvat tiyatrosu yazarlarından Mate Matisic’in Bosna savaşının ardından kaleme aldığı ilginç bir oyun. Orta yaşlı bir fahişe, emekli bir asker ile temizlenmek istenen vicdan azapları ve korkunç savaş suçlarıyla lekelenmiş bir beden. Komedi ve dramın iç içe geçtiği oyun, Hırvat tarafından olaya bakmasına rağmen, savaşta hiçbir tarafın yeterince temiz olmadığını da gözler önüne sermektedir. 

Oyun; Bosna savaşının ardından sorunlu bir karakter olarak ortaya çıkan Martin ile yaşı geçmiş bir hayat kadını Emma arasında geçen alışıldık bir diyalog ile başlıyor. Kadın, mesleğinin gereğini mekanik bir şekilde yerine getirmeye çalışırken, erkek de nazik ve içten bir şekilde davranıyor, onunla konuşup ilgi gösteriyor. Belki de cinsel açıdan bir yetersizlik var. Ancak konuşmalar ilerledikçe ve sahneye üçüncü bir kişi (Mladen) girdikten sonra, kadınla olan randevunun hiç de tesadüf olmadığı anlaşılıyor. Bu iki adamdan; Martin ne kadar ince ve nazikse, Mladen de o derece kaba, acımasız. Sonuçta, iki erkeğin başka suç ortaklarıyla birlikte savaş yıllarında Emma'nın kocasını öldürüp, ona da tecavüz ettikleri ortaya çıkıyor. Oyun anında ise; Martin, ruhunu ezen bu suçluluk duygusundan kurtulmak için kadınla evlenmeyi ve yaklaşan ölümünden sonra maaşını ona miras bırakmayı plânlıyor. Mladen ise gerçeğin ortaya çıkmasındansa bu ikisini öldürmeyi bile düşünebiliyor. Emma'ya gelince; o kocasının ve kendisinin yaşamını mahvedenlerin cezalandırılmasını istiyor. [1]

Web Sitesi

[1] : http://blog.milliyet.com.tr/bedensiz-kadin/Blog/?BlogNo=276329

25 Ekim 2011 Salı

Yanık - Wajdi Mouawad - İstanbul DT

Savaşın acı gerçekleriyle ilgili vurucu bir öykü. Konu biraz ağır ama hikaye çok başarılı kurgulanmış. Geçmişle şimdiki zaman arasındaki geçişler de oldukça başarılı.

Oyunun giriş kısmı bence biraz haddinden fazla uzundu. Özellikle Simon rolünü oynayan Tansel Öngel'in aşırı küfürlü girişi, anneye duyulan öfkeyi belirtmek için gerekli gibi görünse de fazla abartılıydı.

Genel olarak değerlendirmek gerekirse üç saat süren uzun bir oyun olmasına rağmen, ilk kısmı saymazsak seyircinin pek de sıkılmadan izleyebileceği bir oyun. Savaşın acı yüzünü bir kez daha hatırlamak için de güzel bir fırsat.


Oyunculuk : 5/10
Konu  : 7/10
Dekor   : 6/10
Işık-Ses  : 7/10
GENEL : 6/10




İzlediğim Tarih: 25 Ekim 2011 20:00
İzlediğim Yer: Cevahir Salon 1
Süre: 3 Saat, 2 Perde
Tür: Dram


Yazan: Wajdi Mouawad (Lübnan Doğumlu Kanadalı Yazar)
Orjinal Adı: [Fr] Incendies, [En] Scorch (link)
Çeviren-Yöneten: Cem Emüler
Yönetmen Yrd.: Tansel Öngel
Dramaturg: Egemen Arslan
Dekor Tasarımı: Ali Cem Köroğlu
Kostüm Tasarımı: Gülhan Kırçova
Işık Tasarımı: Akın Yılmaz
Müzik: Koray Kahraman

Başlangıç: 2011
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu

Oyuncular:
Nevval (60), Nezire: Emel Göksu Keleş
Nevval (40), Cihan: Fatma Öney
Nevval (20): Iraz Yöntem
Simon: Tansel Öngel
Alphonse Lebel: Murat Karasu
Elham, Sevda: Gökçe Erinç
Janine: Veda Yurtsever İpek
Atilla Can Çelebi
Fatih Sarı

Ödüller:
Oyun Kanada'da "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Oyun" ödülleri aldı. Kanada ve dünyanın bir çok yerinde oynandı. 2011 yılında filmi yapıldı ve film "En İyi Yabancı Film" dalında Akademi ödülüne aday gösterildi.

Konu:
Bir anne ansızın koyu bir sessizliğe gömülmeye karar verir. Onun ölümü üzerine ikiz çocukları bu sessizliğin kaynağını araştırmak zorunda kalırlar. Hiçbir zaman tanımadıkları babalarını ve varlığından bile haberdar olmadıkları ağabeylerini bulmak zorundadırlar. Yolculukları Montreal’de başlar, ama cevaplar savaşta yerle bir olmuş bir şehrin yıkıntıları arasındadır. Şiir dolu bir dille kol kola giden bu soruşturma, çocukluğun kalbine saplanmış bir bıçağın sırrını besleyen düşsel bir atmosferde çözülmeye başlar.

Erkek egemen değerlerin hakim olduğu, savaşların yaşam biçimine dönüştüğü, işgal edilmiş topraklardan koparılmış mültecilerin kamplarda yaşamak zorunda kaldığı bir coğrafyada, çocuğundan koparılmış bir kadının, diğer iki çocuğunun hiç tanımadıkları babaları ve varlığından bile haberdar olmadıkları ağabeylerini bulmaları için planladığı yolculuğu konu almaktadır. Böylece ikizler geçmişlerindeki korkunç sırrı keşfederlerken, annelerinin ve genel olarak Ortadoğu coğrafyasının kan, acı, yoksulluk, cehalet ve öfkeyle yoğrulmuş hayatlarıyla yüzleşirler.

Web Sitesi

18 Ekim 2011 Salı

At - Gyula Hay - İstanbul DT

Olağan dışı olaylar ve abzürdlüklerle dolu olan bir oyun. Mizahi bir dille olaylar anlatılırken, inceden inceye baskıcı iktidarlar ve ona koyun gibi itaat eden halk eleştiriliyor.

Oyunun ilk perdesini biraz sıkıcı buldum ama ikinci perdede ve özellikle oyunun sonlarına doğru oyun daha eğlenceli bir hale bürünüyor. Oyun biraz uzundu bazı yerler daha kısa geçilebilirdi. Oyuncular genel olarak başarılıydı.



Oyunculuk : 6/10
Konu  : 7/10
Dekor   : 6/10
Işık-Ses  : 5/10
GENEL : 6/10




İzlediğim Tarih: 18 Ekim 2011 20:00
İzlediğim Yer: Üsküdar Tekel Sahnesi
Süre: 2 ,5 Saat, 2 Perde
Tür: Mizah


Yazan: Gyula Hay (Macaristan)
Çeviren: Özdemir Nutku
Yöneten: Hakan Boyav
Dekor: Sertel Çetiner
Kostüm: Nalan Alaylı
Işık: Serhat Akın
Hareket Düzeni: İhsan Bengier
Yönetmen Yardımcısı: Halil Doğan

Başlangıç: 2011
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu

Oyuncular:
Selanus: AYDIN SENTÜRK
Egnatius (Konsül) : METIN BEYEN
Fuficius: KAYA AKARSU
Macro: SÜLEYMAN ATANISEV

TOLGA EVREN, ÖZLEM GÜVELI TÜRKER, ZELIHA GÜNEY, MÜGE ARICILAR, IMER ÖZGÜN, GÜNES HAYAT, SEVINÇ NIS, HALIL DOGAN, CEYHUN TURGUT, NURAY ÇOKOL, IPEK SEN, EYLÜL EZGI YILMAZ, TUNCAY KOÇAL, ZEKERIYA KARAKAS, ALI MURAT ALTUNMESE, BERKAN BULUT, DILEK DEMIR, ÖZCAN AKGÖZ, BERKAY TULUMBACI, SALIH SIMSEK

Karakterler: CALİGULA ( İmparator), EGNATIUS (Konsül), MACRO ( Muhafız Kuvvetleri Komutanı), LOLIA ( Macro'nun karısı ), SELANUS ( Genç bir köylü), FUFICIUS ( Bankacı), VALERIA ( Karısı ), AMEANA ( Kızları), SUFFENUS;COMINIUS;THALLUS ( Senatörler), LENTULUS,VERANIUS,FABULLUS ( Roma'nın Aslanları), CLODIA, JULIA,TULLIA ( Senatörlerin Kızları), PYRALLIS ( Yaşlı bir orospu), ERIA ( Kızı, aynı meslekten), MEYHANECİ, SARHOŞ DENİZCİ, KOLCULAR, TOPLULUK.

Konu:
Tarihin gelmiş geçmiş en baskıcı ve en çılgın tiranı Roma İmparatoru Caligula, bir at konsül yapar.Halk Caligula’nın kararını sorgulamaya cesaret edemediği gibi, bir de ortalığı at modası kasıp kavurur. Bu oyun, Caligula’nın halkın iyiliğini hiçe sayarak sadece kendi erkine güvenerek keyfi olarak atadığı konsül at üzerinden bütün zamanların iktidarları için yazılmış müthiş bir komedi.

Macar yazar Gyula Hay At adlı eserini hapisteyken yazmaya başlamış ve 1960 yılında tamamlamıştır. At’ın öyküsü, taşralı genç Selanus'un Roma'da İmparator ile oynadığı zar oyununu kazanmasıyla başlar. İmparator Caligula tarafından, Roma’nın içerisinde bulunduğu savaş koşullarının getirdiği ekonomik sıkıntının sorumlusu olarak görülen Egnatius’un konsüllükten alınması ve yerine Selanus’un atı Incitatus’un konsüllüğe getirilmesiyle gelişen olaylar oyunun temel öyküsünü oluşturur.

Yazar, yaşadığı dönem ile Roma İmparatorluğu’nun baskıcı ve totaliter rejimi arasında paralellik kuran bir oyun yapısı inşa etmiştir. Ayrıca oyunda, körü körüne modaya uymaya çalışan ve bu baskıcı rejime hiçbir şekilde baş kaldırmayan hatta konsülün at olmasına dahi ses çıkarmayan bir halk odağı çizilmektedir. BÜO’nun tercihi ise metne sadık kalarak; yer yer yaşadığımız dönemin koşullarını anımsatacak şekilde metni güncellemek yönünde olmuştur. Oyundaki halkı homojen bir odak olarak değil, imparatorun uygulamaları karşısında birbirinden farklı tavırlar üreten kesimlerin bulunduğu bir odak olarak yorumladık.

Metinde arkaplanda ilerleyen savaş, yaşam koşullarını giderek kötüleştirirken, halkın bu gündemden uzak tutularak manipule edilmesine dikkat çekilmekte. Oyunda konsüllüğe getirilen At’ın popüler bir figür olarak yükselmesi ve gençler arasında bir at modasının yaygınlaştırılması bu dramaturjiyi oluşturmada yardımcı olmakta.

Yazar Hakkında:
Gyula Hay, 5 Mayıs 1900'de Macaristan'ın bir köyü olan Abony'de doğdu.

Yüksek öğrenimi mimarlıktır. 1919 yılında Macar İhtilali olunca mimarlığı bıraktı ve bir süre sonra Almanya'ya gitti. 1920'de Almanya'nın Dresden kentinde Güzel Sanatlar Akademisi'nde, Baranowski'nin yanında sahne tasarımı öğrenimi gördü, sonra da Devlet Tiyatrosu'nda Linnebach'ın yanında sahne tasarımcısı ve mimar olarak çalıştı.

1925'te Macaristan'a geri dönen Hay, 1929'a kadar ülkesinde kaldı, burada roman, öykü yazarı olarak tanındı. 1929'da Berlin'e giden yazar, bundan sonra bir bölümü kaybolmuş olan sahne eserleri yazdı. 1932 yılında ilk oyunları Almanya'nın birkaç ciddi tiyatrosunda oynanmaya başladı. İlk oyunu olan Yeni Cennet, Berlin "Halk Sahnesi'nde ünlü yönetmen Heinz Hilpert tarafından sahnelendi. Bu oyunun prömiyeri yapıldığı anda Breslau" Lobe tiyatrosu"nda da Paul Barnay'ın oyun düzeni ile ikinci oyunu Tanrı, İmparator ve Köylü sahnelendi. 1933'te Hitler'in başa geçmesi ile Almanya'yı terk eden Hay, önce Prag'a sonra da Viyana'ya geçti. Bu kentlerde yeni oyunları büyük başarı kazandı. Savaştan sonra Macaristan'a dönen yazar, Budapeşte'de Sahip Olmak adını verdiği oyunla daha da ünlendi. Budapeşte'deki Sanat Akademisi'ne öğretmen eğitmen olarak girdi. Romanya'da , Almanya'da, Fransa'da Macaristan'da arka arkaya oyunları oynanan Hay, 1956'da Sovyetlerin tanklarına karşı direnişçilerle birlikte oldu, kısa bir süre sonra da tutuklanarak hapse atıldı. Altı yıl ağır hapis cezası yedi. Hapiste Mohaç adlı oyunu yazdı. Gyula Hay'in hapisten çıkarılması için uluslar arası yazar birlikleri harekete geçti.

1960 yılında , Hitler ile Stalin'i düşünerek, devlet terörünü eleştiren At adlı persiflajını yazdı. Bu oyunda, baş oyun kişisi Roma İmparatoru Caligula idi. Hapisten 1963'te çıktığında Macaristan'da durum biraz daha düzelmişti. PEN Kulübün de girişimleriyle Batı'ya geçebilmek için pasaport izni aldı. 1964 yılında Atilla'nın Geceleri, Viyana " Burgtheater"de , At da Salzburg'da sahneye koyuldu. Bundan sonra da İsviçre'de yaşamaya başlamıştır. Mayıs 1975 tarihinde öldü. Yazarın en tanınmış oyunları: Yeni Cennet ( 1931), Tanrı, İmparator ve Köylü( 1932), Sahip Olmak( 1934-6), Hayat Köprüsü ( 1950- Macaristan'ın en büyük ödülü olan Kossuth Ödülü'nü kazandı. Atilla'nın Geceleri ( 1961-3), Gaspar Varro'nun Hakkı ( 1955 ), Hindi Çobanı ( 1954), At ( 1964), Mithridates ( 1965 ), Gyula Hay ayrıca yirmiye yakın tek perdelik oyun, öykü ve roman yazmıştır.

Web Sitesi

12 Ekim 2011 Çarşamba

Kırmızı - John Logan - İstanbul DT

Oyuncuların başarılı denebilecek bir performans sergilediğini düşünsem de oyun genel olarak sıkıcıydı. Belirli bir olay örgüsü olmadığından genelde bir sürükleyicilik yoktu. Ressam Rothko ve asistanı arasında atölyede geçen diyaloglar, yapıtlarını ortaya çıkarırken yaşadığı karmaşık duygular anlatılmaktaydı. Bu tip oyunları seveler için ilginç bir oyun olabilir ama benim zevkime kesinlikle hitap etmiyordu.

Oyun yorucuydu. Felsefe ve resme ilgi duyan kişileri tatmin edecek bir oyun olabilir ama kesinlikle genel izleyici kitlesine hitap etmiyor.

Bir diğer olumsuzluk da arka plandaki seslerin bezen oyuncuların seslerini bastırmasıydı.



Oyunculuk : 6/10
Konu  : 2/10
Dekor   : 5/10
Işık-Ses  : 4/10
GENEL : 4/10




İzlediğim Tarih: 12 Ekim 2011 20:00
İzlediğim Yer: Taksim Küçük Sahne
Süre: 2 Saat, 2 Perde
Tür: Dram, Biyografik, Felsefik


Yazan: John Logan
Çeviren: Eray Eserol
Yöneten: İskender Altın
Dekor: Şirin Dağtekin Yenen
Kostüm: Şirin Dağtekin Yenen
Işık: Enver Başar
Asistan: Ezgi Yentürk-Doğan Turan

Başlangıç: 2011
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu

Oyuncular:
Rothko: Nihat İleri
Ken: Turan Günay

Konu:
- Sana birşey sorabilir miyim?
- Sormanı engelleyebilir miyim?
- Gerçekten de siyahtan korkuyor musun?
- Hayır, ben ışığın yok olmasından korkuyorum.
- Yani körlük gibi mi?
- Hayır ölmek gibi.
 Mimari devler Philip Johnson ve Mies Van Der Rohe'nin tasarladığı, New York'un en görkemli yapılarından biri olan Seagram Binası'nın tepesindeki ünlü "Dört Mevsim" restaurantında sergilenmek üzere bir seri müral siparişi verilmiştir. Fakat bu resimleri yapması istenen kişi sıradan biri değil, modern sanat algısının temellerini sarsan deha Mark Rothko'dur. Sanat anlayışı üzerine yaptığı yorumlar ve sıradışı renkleriyle kendi üslubunu tüm dünyaya kabul ettiren ressam Rothko, bu oyun ile çalışpma atölyesinde yarattığı " yeni bir dünya"nın tablosunu göstermektedir. Bu sıradan bir manzara resmi olmanın ötesinde, kendi renklerini oluşturan bir trajedidir. Sanatçının üretim aşamasında yaşadığı katmanları, hayatın içinden bir dille, son derece gerçek bir biçimde sahnede görmek mümkü
ndür. Asistanı Ken ile ressamın olası yaşam algısı üzerine yaptığı tartışmalar, bir sanatçının yaşamın gölgesindeki iç dünyasını çırılçıplak gözler önüne sermektedir.

2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa'nın sanattaki öncü rolünü ABD'ye kaptırmasıyla birlikte, Amerika'da ürün veren sanatçılar ve yaptıkları eserler 20. Yüzyılın 2. yarısına tam anlamıyla damga vurmuştur. Bu öyle bir dönemdir ki, Picasso bile demode sayılmakta, soyut dışavurumculuk ve diğer öncü akımlarla sanat tarihi ve felsefesi baştan aşağı sorgulanmaktadır. İşte bu dönemin en önemli sanatçılarından Rothko'nun atölyesinde asistanıyla geçen inişli çıkışlı iki yılının konu olarak seçildiği bu oyun, aynı zamanda 20. yüzyılda sanatın rolü üzerine düşünen herkesi yakalayacaktır.

Web Sitesi

11 Ekim 2011 Salı

Aşkın Sıradanlığı - Savyon Liebrecht - İstanbul DT

Oyun 11 Ekim 2011’de Cevahir-2 Sahnesi’nde Türkiye prömiyeri yaptı. Ben de bu prömiyeri izleyen şanslı kişiler arasındaydım.

Oyunculuk: 7/10
Konu  : 7/10
Dekor : 8/10
Işık-Ses  : 6/10
GENEL : 7/10

Oyun oldukça güzeldi. Özellikle genç oyuncular Deniz Elmas ve Efe Tuncer olağanüstü bir performans sergilediler. Dekor ve ışıklandırma da oldukça başarılıydı. Sahne 360 derece dönebilecek şekilde tasarlanmıştı.Hannah'nın geçmişi hatırlamasıyla eş zamanlı sahnenin dönmesi ve dekorun değişmesi akıllıca düşünülmüş bir unsurdu.

Hannah Arendt Amerikada yaşayan İsrail asıllı bir siyaset bilimci ve filozoftur. Eski Nazi Subayı Eichmann'ın İsrail tarafından yargılanması hakkındaki düşünceleri nedeniyle Hannah İsrail toplumu tarafından dışlanmıştır. İsrail Üniversitesin'den röportaj için gelen Martin isimli bir genç Hannah için bir fırsattır. Bu şekilde belki düşüncelerini İsrail toplumuna tekrar aktarabilecek ve yanlış anlamaları ortadan kaldırabilecektir. Ancak bu röportaj Hannah'nın geçmişiyle yüzleşmesine ve Heidegger ile yaşadığı aşkı tekrar sorgulamasına neden olacaktır.

Nazi Almanyası öncesi dönemde yahudi bir felsefe öğrencisi olan Hannah Arendt hocası Martin Heidegger'e hayrandır. Bu hayranlık karşılıksız kalmayınca zamanla aralarında bir aşk başlar. Martin evli ve çocukludur; bu yüzden aralarındaki ilişki Hannah'nın en yakın arkadaşı Rafael'in evinde gizli buluşmalarla devam eder. Rafael de aynı zamanda Hannah'ya aşıktır ve bu ilişkiyi onaylamaz. Zamanla Nazi Partisi'nin yükselişi ve Martin Heidegger'in de Hitler'e hayranlığının artması Hanna ile Martin arasında aşılamaz bir engel oluşturur.

Martin Heidegger hakkında ayrıntılı bilgi için
Hannah Arendt hakkında ayrıntılı bilgi için


İzlediğim Tarih: 11 Ekim 2011 20:00
İzlediğim Yer: Cevahir Salon 2
Süre: 2 Saat, 2 Perde
Tür: Dram


Yazan: Savyon Liebrecht
Çeviren: Tarık Günersel
Yöneten: Özgür Yalım
Dramaturgi: Derya Cumhur
Dekor Tasarımı: Behlüldane Tor
Giysi Tasarımı: Nalan Alaylı
Işık Tasarımı: Yüksel Aymaz
Yönetmen Yardımcıları: Gamze Yalım, Saydam Yeniay

Başlangıç: 2011
Tiyatro: İstanbul Devlet Tiyatrosu

Oyuncular:
Yaşlı Hannah Arendt: Nurinisa Yıldırım
Martin Heidegger: Saydam Yeniay
Genç Hanna: Deniz Elmas
Mıchael ve Rafael: Efe Tuncer

Konu:
Nazi Almanyası öncesi başlayan ve bir üniversitede öğrenci olan Yahudi asıllı Hanna Arendt ile felsefe profesörü Martin Heidegger arasında geçen gerçek aşkın öyküsü. Ancak bu ilişki tüm özgün fikirleri ve yaratımlarına rağmen Hanna Arendt’in hocası ve aşığı Heidegger’in gölgesinde değerlendirilmesine neden olur ve tüm hayatını etkisi altına alan bir lanete dönüşür.

Web Sitesi

6 Ekim 2011 Perşembe

Gönlümdeki Osman Hamdi Bey - Gülsün Siren Kınal - İstanbul Şehir Tiyatroları

Osmanlı Devletinin son dönemlerine damgasını vurmuş aydın bir kişilik olan Osman Hamdi Bey ressamlığının yanısıra arkeolog, müzeci ve Kadıköy'ün ilk belediye başkanıdır. İlk Türk arkeoloğu kabul edilir ve oyunda da değinildiği üzere İskender Lahidi gibi nadide bir eseri bulmayı başarmıştır. Osman Hamdi Bey Çağdaş Türk müzeciliğinin de kurucusudur. İlk Türk ressamlarından birisidir ve Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam olarak tarihe geçmiştir. En ünlü tablosu Kamplumbağa Terbiyecisini bilmeyen yok gibidir.

30 Aralık 1842 - 24 Şubat 1910 tarihleri arasında yaşamıştır.

Gönlümdeki Osman Hamdi Bey isimli eser, bu nadide şahsiyeti tanıtan bunu yaparken de seyirciyi sıkmayan güzel bir tiyatro oyunu. Oyun Osmanlının son dönemlerinde yaşadığı sıkıntıları ve çağdaşlaşma çabalarını arka planda başarılı bir şekilde aktarırken Osman Hamdi Bey'i de çok yönlü bir şekilde bize anlatıyor. Onun sanat tutkusunu, Paris'teki öğrencilik günlerini, devlet görevinde yaptığı çalışmaları, aşklarını, üzüntülerini, eserlerini bu oyunda yer yer görebiliyoruz.

Oyuncular, kostümler çok başarılı. Zevkle izleyebileceğiniz, izlerken de güzel bilgiler edinebileceğiniz bu oyunu herkesin izlemesini tavsiye ederim.


İzlediğim Tarih: 6 Ekim 2011 20:30
İzlediğim Yer: Kağıthane Sadabad Sahnesi
Süre: 2 Saat, 2 Perde
Tür: Biyografik, Dram


Yazan: Gülsün Siren Kinal
Yöneten: Engin Gürmen
Dramaturgi: ÖZGE ÖKTEN
Müzik: SELİM CAN YALÇIN
Sahne Tasarımı:NİLGÜN GÜRKAN
Işık Tasarımı:F.KEMAL TİĞİTCAN
Kostüm Tasarımı: NİLGÜN GÜRKAN
Yönetmen Yardımcısı: M.DERYA KILIÇ-EMRE NARCI- ENES MAZAK

Başlangıç: 2011
Tiyatro: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları

Oyuncular:
ASLI NARCI, AYŞE NURSELİ TIRIŞKAN, AYŞEN SEZEREL, CEM URAS, CEYSU AYGEN, EMRE NARCI, ENES MAZAK, ENGİN GÜRMEN, ÖZGÜR DAĞ, TOLGA YETER, VILDAN GÜRELMAN, YAĞIZ PALA

Konu:
Gönlümdeki Osman Hamdi Bey adlı oyun, ünlü ressamın hayatından önemli kesitlerin sunarken, onun hiç bilinmeyen yönlerini, sanatçı kişiliğini, aile yaşantısını, arkadaşlık ilişkilerini ve aşklarını anlatıyor.

Web Sitesi

29 Nisan 2011 Cuma

Ölümü Yaşamak - Orhan Asena - İstanbul Şehir Tiyatroları

İki aile arasındaki kan davasının anlatıldığı oyun bilinen çok işlenmiş bir konuyu ele almasına rağmen oyuncuların performansı Orhan Asena'nın kendine has anlatım üslübu ile birleşince zevkle izlenen bir oyun ortaya çıkmış. Seyirciyi zaman zaman duygulandıran, coşturan, etkileyen güzel bir oyun.


İzlediğim Tarih: 28 Nisan 2011 20:00
İzlediğim Yer: İstanbul Cevahir Devlet Tiyatrosu Sahnesi
Süre: 2 saat - 2 Perde
Tür: Dram


Yazan: Orhan Asena
Yöneten: Tamer Levent
Dekor Tasarım: Hakan Dündar
Giysi Tasarım: Sevgi Türkay
Işık Tasarım: İzzetin Biçer
Yönetmen Yardımcısı: M. Orkun Gülşen, M. Şamil Kafkas
Sahne Amiri: Nihat Doğru
Kondüvit: Özlem Hıdırşahoğlu
Işık Kumanda: Suat Uçar

Rol Dağılımı:
Özlem Gür, Yurdaer Okur, Filiz Kılıç, Şivan Binici, Ali Çelik, Uğur Çınar, Murat Bölük, Sinem Bilgin, Sibel Beşer,
Ercan Kılıçarslan, Sadi Soysal

Konu:
Orhan Asena'nın yazdığı Tamer Levent'in yönettiği ''Ölümü Yaşamak'' adlı oyun iki aile arasındaki kan davasını anlatmaktadır.
Yerel Kültürel motiflere de yer verdiğimiz oyunumuz kan davasının etkisine maruz kalanların gözünden törenin ne demek olduğunu barış sağlamak için vicdan, akıl ve hümanizm yoluyla kendi ailesi başta olmak üzere bütün köyü karşısına alan Mustafa'nın çırpınırcasına mücadelesini anlatan bir barış oyunudur.

Web Sitesi

22 Nisan 2011 Cuma

Alemdar (Tohum ve Toprak) - Orhan Asena - İstanbul Şehir Tiyatroları

Çok etkileyici görsel bir oyun. Tarihten bir kesit masalsı ve  etkileyici bir şekilde izleyicilerin beğenisine sunuluyor.

Oyunu genel olarak beğensemde, oyunu izlerken yer yer sıkıldığımı da söylemeden edemeyeceğim.


İzlediğim Tarih: 21 Nisan 2011 20:00
İzlediğim Yer: İstanbul Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi
Süre: 3 perde
Tür: Tarihi Dram


Yazan : ORHAN ASENA
Yöneten : ENGİN ALKAN
Dramaturgi : SİNEM ÖZLEK
Sahne Tasarımı : GAMZE KUŞ
Işık Tasarımı : MAHMUT ÖZDEMİR
Kostüm Tasarımı : DUYGU TÜRKEKUL
Yönetmen Yardımcısı : TOLGA COŞKUN-MELİSA DEMİRHAN

Rol Dağılımı:
ASLI NİMET ALTAYLAR, BERNA ADIGÜZEL, CAN BAŞAK, ÇIĞDEM GÜREL, EMRAH ÖZERTEM, ERHAN ABİR, ESRA KARABAŞ, HAKAN ARLI, HÜSEYIN TUNCEL, MURAT ÜZEN, OYA PALAY, SERDAR ORÇIN, TOLGA COŞKUN, ÜMİT DAŞDÖĞEN, YELİZ GERÇEK, ZAFER KIRŞAN

Konu:
İsyancılar ayaklanmış, padişah öldürülmüştür. Sınır boyundan kalkıp gelen Alemdar Paşa, II. Mahmud'u isyancıların elinden kurtarır. Bir kuluna tacını ve canını borçlu olan bir padişahla, padişahın canını ve tahtını kollamak isteyen bir paşa karşı karşıyadır şimdi. Üstelik yeniçerilerin hem Alemdar Mustafa Paşa'ya, hem de Padişah II. Mahmud'a karşı ateşlediği bir yangının tam ortasında

Ana Tema:
Devletini seven ve devletin bulaştığı yolsuzlukları, pislikleri kökten temizlemeye çalışan idealist bir devlet adamının, bozuk düzen karşısındaki mücadelesini içeriyor. Ve bu mücadeledeki yalnızlığını.

Ana Fikir:
Her türlü yeniliğe ve ıslahat hareketine karşı çıkan yeniçerilerin karşısına dikilen devlet adamı Âlemdar Mustafa Paşa, bu uğurda hiçbir korku taşımadan, kendini devletine adamıştır. Gerektiğinde padişahla bile ters düşen ama yine de boyun eğmeyen bir idealisttir. Fakat her idealist gibi o da yalnızdır. İmparatorluğu, içine düştüğü karanlık kuyudan kurtarmak isteyen, bunun için de birilerinin haksız çıkarlarını engellemeye kararlı olan bu büyük insanın kaderi, yalnızlığına yenilmektir.

Yan Fikirler:
- İmparatorluğu çöküşe götüren ortam
- Saray içindeki entrikalar
- İdealist insanın yalnızlığı
- Vatanını seven kişinin onuru
- Dürüstlüğün, onurun sefaleti ve kötünün zaferi
- Sert görünen, kudretli bir devlet adamının gizlenmiş duygusallığı
- Gururla vicdan arasındaki yolculuk

Web Sitesi

Kaynaklar: [1] http://www.gnoxis.com/tohum-ve-toprak-orhan-asena-28899.html

15 Nisan 2011 Cuma

King Kong' un Kızları - Theresia Walser - İstanbul DT

Modern Tiyatronun abartılı anlatımlarını içinde bolca barındıran bir oyun. Sanırım modern tiyatroyu pek sevmediğimden olsa gerek bu oyunu da pek sevmedim.

Yalnız oyuncuları özellikle de huzur evindeki yaşlıları canlandıran birbirinden ünlü ve başarılı tiyatrocuları oyundan ayrı değerlendirmek lazım.

Oyunun genç oyuncuları biraz da rolleri gereği abartılı ve yapmacıktılar. Yaşlı oyuncu kadrosu ise o ölçüde doğal, gerçekçi ve rolleri ile uyumluydular.

Oyunu Tomris Oğuzalp, Mahmut Gökgöz, Emin Olcay ve Suna Selen gibi dört büyük oyuncuyu izlemek için tavsiye ederim. Oyun ölüm gerçeği ve yaşlılıktaki sıkıntılar gibi temaları etkileyici bir şekilde sunsa da oyunu genel olarak sıradan, tahmin edilesi ve sıkıcı bulduğumu belirtmeliyim.


İzlediğim Tarih: 18 Mart 2011 20:00
İzlediğim Yer: İstanbul Cevahir Devlet Tiyatrosu Sahnesi - 2. Salon
Süre: 2 saat - 2 Perde
Tür: Kara Mizah


Yazan: Theresia Walser
Çeviren: Sibel Arslan Yeşilay
Yöneten: Işıl Yücesoy
Dekor Tasarım: Ethem Özbora
Giysi Tasarım: Serpil Tezcan
Işık Tasarım: Serhat Akın
Müzik: Nurettin Özşuca
Dans Düzeni: S. Handan Özer
Yönetmen Yardımcısı: Mahmut Gökgöz
Asistan: Dilara Akın
Sahne Amiri: Mahzuni Yılmaz
Kondüvit: Nil Nuran Tanrıseven
Işık Kumanda: Bülent Yalçın

Rol Dağılımı:
H. Merih Atalay, Ebru Unurtan, Mehlika Balkan, Hanife Şahin, Suna Selen, Emin Olcay, Mahmut Gökgöz, Tomris Oğuzalp, Turan Günay

Konu:
King Kong’un Kızları özellikle yaşlıların aileden ve toplumdan uzaklaştırılarak huzur evlerine yerleştirildiği, aşırı bireyci, yalnız insanlardan oluşan bir toplumda, sevdiklerinden uzakta, sürekli beklenti içinde, gittikçe beden ve zihinsel sağlıklarını kaybederek yaşayan ve ağırbaşlı yaşlı tanımına hiç de uymayan huzur evi sakinleri ve onlardan hem nefret eden, ama muhteşem ölümler hazırlayan bakıcılarının karakomedisi.

Web Sitesi

11 Nisan 2011 Pazartesi

Gayri Resmi Hürrem - Özen Yula - Eskişehir Şehir Tiyatroları

Oyun 'Cevdet Kudret' edebiyat, 'Afife Jale' ve 'İsmet Küntay' tiyatro ödüllerinin sahibi çok ilginç masalsı bir oyun.

Oyun Osmanlı tarihinde en çok ilgi çeken konuların başında gelen ve hakkında bir çok farklı yorumlar yapılmış ve yapılagelen bir konuyu anlatıyor; Kanuni Sultan Süleyman Han'ın eşi Hürrem Sultan'a farklı bir bakış açısı sunuyor.

Oyun olayları tarihsel doğrulukta sunmuyor ve hatta Hürrem Sultan hakkında bu kadar olmaz dedirten bazı radikal iddialarda bulunuyor. Ancak olaylar saray içinde sergilenen bir tiyatro gösterisi olarak seyirciye sunulduğundan, anlatılanların doğru olmadığı ve kurguya dayandığını oyun sonunda zekice ima ediliyor.

Oyuncular gerçekten çok başarılı. Onların sahnede bir karakterden başka karaktere geçişlerini görmek çok etkileyici. Örnek vermek gerekirse, bir oyuncu bir cariyeyi canlandırırken birden sultan karakterine bürünüyor, Hürrem rolündeki diğer oyuncu ise geçmişteki pişmanlıklarını sıralayıp feryat figan edip bizi duygulandırırken birden kahkahalar atabiliyor.

Oyun genelde tek düze geçse de oyunun finalinde yazar bizi şaşırtmayı başarıyor. Oyunun sonundaki Kösem Sultan göndermesi de doğrusu enfesti. Kısacası izlenmesi gerek görsel öğeleri bol güzel bir oyun.

Türk tiyatrosunun en çılgın, en sağlam, eserleri bugüne kadar en çok ödül almış yazarların başında gelen dahi yazar Özen Yula’ya ait eser; Osmanlı sarayında sultan kadınların devlet yönetiminde söz sahibi olma , dolaylı olarak yönetime katılma tutkularını, oyun içinde oyun biçemiyle ve yer yer geleneksel Türk tiyatrosunun olmazsa olmazı gölge ve kukla canlandırmalarıyla tarihe masalsı bir yolculuk içinde anlatılıyor. Gayri Resmi Hürrem; Osmanlı'nın en önemli dönemlerine tanıklık etmiş bir kadının hikâyesi. Çevirdiği entrikalar ve hırsıyla Osmanlı siyasetinde etkili olan Hürrem Sultan’ın, tarihsel doğruluğun ötesinde hayal gücü ve farklı bir bakış açısıyla örülmüş hikayesi aracılığıyla kadın dünyasına yapılan bir yolculuk. Geçmişte varolmuş, bugün varolan, gelecekte de varolacak "Hürrem"ler, oyun içinde oyun tekniğiyle kurgulanarak ele alınıyor. (1)


İzlediğim Tarih: 10 Nisan 2010 15:00
İzlediğim Yer: İstanbul Cevahir Devlet Tiyatrosu Sahnesi 1. Salon
Süre: 2 Perde 1 Saat 45 dk
Tür: Tarih

Yazar: Özen Yula
Yönetmen: Gökhan Soylu
Yönetmen Yardımcısı: Ecren Can Serim
Müzik Tasarım Ve Uygulama: Ali Eyidoğan
Işık Tasarım: Mustafa Kala
Dekor Tasarım: Gökhan Soylu
Kostüm Realizasyon: Meryem Yönlüer


Rol Dağılımı:
Özlem Boyacı ,Özlem Baykara Danacı, Çiğdem Altuğ, Su Özkarataş, Burcu Alp, Zuhal Lale, Gülşah Eraraç

Konu:
İktidar - Kadın ilişkisinin ele alındığı oyun, Hürrem Sultan’ın kendisini arayışının hikâyesidir.

Yıl 1558. Bir Bahar Ayı...Osmanlı İmparatorluğu' nda, Kanuni Sultan Süleyman dönemindeyiz.
Bir Kadın... Sultan'ın Kadını!... Yüzlerce kadının arasından.
Yüzlerce odadan başka gizli bir oda... Entrikalardan gizli. Entrikaların tam ortasında!
Küçücük bir cariye ve koskoca bir imparatorluk...
Yasak Aşk!
Hürrem.
Harem.

Kaynaklar:
(1) http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=646

8 Nisan 2011 Cuma

Vahşet Tanrısı - Yasmina Reza - İstanbul DT


Oyun da oyuncular da bir harikaydı. Gülmekten gözümden yaşar geldi desem abartmış olmam. Güldürdüğü kadar düşündüren de bir oyun. Görünüşte hepimiz modern olsak da, halbuki en yırtıcı hayvandan daha vahşiyiz.



İzlediğim Tarih: 7 Nisan 2010 20:00
İzlediğim Yer: İstanbul Cevahir Devlet Tiyatrosu Sahnesi
Süre: 1 Perde - 1 Saat 20 dk
Tür: Mizah, Dram

Yazan: Yasmina Reza
Çeviren: Zeynep Avcı
Yöneten: Celal Kadri Kınoğlu
Dekor Tasarım: Serpil Tezcan
Giysi Tasarım: Serpil Tezcan
Işık Tasarım: Ayhan Güldağları
Asistanlar: Başak Özyönüm, Melissa Toklu

Sahne Amiri: Mehmet Dağlı
Kondüvit: Nil Nuran Tanrıseven
Işık Kumanda: Abdullah Basık

Rol Dağılımı:
Ülkü Duru, Zafer Algöz, Zerrin Tekindor, İşdar Gökseven

Konu:
Çocukları kavga etmiş olan iki aile “medeni bir uzlaşmaya varmak” istemektedir. “Kibarca” konuşmaya başlarlar aralarında. Ama sonunda kıyamet kopar. Çünkü hayatları farklı mutsuzluk biçimlerinden oluşan bu dostlarımız şu gerçeği bilmiyorlardır: İnsan aşkı ve evliliği hayalleriyle –yeteneğiyle- yaratır ve karakteriyle mahveder.
Karakter kaderdir!
Ve çocuklar evden çıkıp “hayata karışırlar”.

Web Sitesi

2 Nisan 2011 Cumartesi

Karşılaşmalar - H. Can Utku - İstanbul DT


Belki biraz +18 bir oyun. Oyuncular da oyun da oldukça başarılı. Kadın ve erkek ilişkilerine 3 farklı kuşağa ait 3 çiftin açısından bakış.

İzlediğim Tarih: 1 Nisan 2010 20:00
İzlediğim Yer: İstanbul Cevahir Devlet Tiyatrosu Sahnesi
Süre: 1 Perde - 1 Saat 20 dk
Tür: Dram, Mizah

Yazan: H. Can Utku
Yöneten: Neriman Uğur
Dekor Tasarım: Suar Şeylan
Giysi Tasarım: Yeşim Türkgeldi
Işık Tasarım: Ali Karaman
Asistan: Z.A. Sinan Demir

Sahne Amiri: Ferit Özer
Kondüvit: Ferit Özer
Işık Kumanda: Musatafa Yıldırım
Suflöz: Dilek Çolak

Rol Dağılımı:
Serap Uluyol Karanfilci, Kamil Korunan, Nazan Kesal, Z.A. Sinan Demir, Sitare Tuna, Bora Özkula

Konu:
Oyun; 20'li, 40'lı ve 60'lı yaşlardaki üç çiftin karşılaşma öykülerini konu alıyor. Bir kadın ve bir erkek oyuncu, farklı yaş kuşaklarından üç kadın ve üç erkeği sırayla sahneye taşıyarak, kadın-erkek ilişkilerinde beklentilerde, yaşamı algılayış biçimlerinde ve ulaşılmak istenen amaçlardaki farklılıklardan doğan bir yönüyle komik, bir yanıyla trajik durumları buruk bir komediye dönüştürüyorlar.

Umutlarımızın peşinden koşarken hayatı ve kendimizi ıskalamamak gerek.

19 Mart 2011 Cumartesi

Kadın Sığınağı - Tuncer Cücenoğlu - İstanbul DT


Çeşitli kültürlerden ve çevrelerden gelip bir kadın sığınağına sığınmış kadınların ortak çektikleri sıkıntıları dramatize edilmiş bir şekilde anlatan bir oyun. Oyunun final sahnesi izleyenlere pes doğrusu dedirtiyor ve diyecek başka söz bırakmıyor.

İzlediğim Tarih: 18 Mart 2011 20:00
İzlediğim Yer: İstanbul Cevahir Devlet Tiyatrosu Sahnesi
Süre: ?
Tür: Dram

Yazan: Tuncer Cücenoğlu
Yöneten: Serpil Tamur
Dekor Tasarım: Şirin Dağtekin Yenen
Giysi Tasarım: Şirin Dağtekin Yenen
Işık Tasarım: Ayhan Güldağları
Dans Düzeni: Yeşim Alıç
Dramaturgi: Günay Ertekin

Rol Dağılımı:
Defne Yalnız, Hayat Olcay, Ayla Baki, Fatma Öney, Gamze Yapar Şendil, Melek Gökçer, Müge Arıcılar, Şule Gezgöç,
Öykü Başar, Tuğçe Şartekin, Şenay Kösem

Konu:
Farklı nedenlerden, bir kadın sığınma evine toplanmış kadınların yaşamlarından kısa bir günün anlatıldığı bu oyun, gazetelerin 3. Sayfalarında okuduğumuz hayatları gözler önüne sererek, kadına yönelik şiddeti ve istismarı sorgulamaktadır.
Web Sitesi

6 Mart 2011 Pazar

Temiz Ev - Sarah Ruhl - İstanbul DT

Temizlik yapmayı sevmeyen hizmetçi Matilda'nın ve işverenlerinin hikayesi. Oyunun genç yeteneği Neslihan Arslan'ın performansı, mimikleri görülmeye değer.

Hıncal Uluç'un Yorumu


İzlediğim Tarih: 5 Mart 2011 20:00
İzlediğim Yer: İstanbul Cevahir Devlet Tiyatrosu Sahnesi
Süre: 1 saat 45 dk - 2 Perde
Tür: Mizah



Yazan: Sarah Ruhl
Çeviren: Z. İrem Aydın
Yöneten: Kubilay Karslıoğlu
Dekor Tasarım: Sertel Çetiner
Giysi Tasarım: Medine Yavuz
Işık Tasarım: Enver Başar
Müzik: Nurettin Özşuca
Dans Düzeni: Yeşim Alıç
Yönetmen Yardımcısı: Atilla Şendil
Asistanlar: Yeşim Çapanoğlu, Özden Dindar

Sahne Amiri: Özgür Ayaz
Kondüvit: İlknur Deveci
Işık Kumanda: Serdar Yaman

Rol Dağılımı:
Sema Çeyrekbaşı, Simay Tuna, Gülseren Gürtunca, Levent Güner, Neslihan Arslan

Konu:
Temizlik yapmaktan nefret eden ve mükemmel esprinin peşinde olan Brezilyalı göçmen Matilde’nin çalıştığı yerin ev sahibi cerrah, ameliyat yaptığı ve kanser hastası olan başka bir kadına aşık olduğu için karısını bırakır. Ancak “yeni kadın” tam da Matilde’nin tarzındadır, böylece temizlik için her iki ev arasında gidip gelmeye başlar. Bu deneyim ilişki, aşk ve sevgi kavramlarının herkes açısından tekrar sorgulanmasına neden olur.

Web Sitesi

15 Ocak 2011 Cumartesi

Ölüleri Gömün - Irwin Shaw

Savaş kötüdür, bunu herkes söyler. Peki ya savaşta ölmüş askerler mezarlarından kalkıp bunu dile getirirlerse ne olur? Oyun bu sorunun cevabını veriyor.

Musa Uzunlar, Civan Canova gibi ünlü oyuncuların da dahil olduğu kalabalık bir oyuncu kadrosuna sahip olan oyun ışık gösterileriyle ve ses efektleriyle seyirciye değişik bir tecrübe sunuyor.

Bir Holywood filmini andıran oyun etkileyici bir gösteri sunsa da oyunu izlerken zaman zaman sıkıldığımı söylemeliyim. Yine de izlenmesi gereken güzel mesajlar içeren bir oyun.




İzlediğim Tarih: 14 Ocak 2011 20:00
İzlediğim Yer: İstanbul Cevahir Devlet Tiyatrosu Sahnesi
Süre: 1 saat 40 dakika - 1 perde
Tür: Dram



Yazan: Irwin Shaw
Çeviren: Coşkun Büktel
Yöneten: Şakir Gürzumar
Dekor Tasarımı: Behlüldane Tor
Giysi Tasarımı: Nalan Alaylı
Işık Tasarımı: Yakup Çartık
Müzik ve Efektler: Cenk Taşkan
Hareket Düzeni: Alparslan Karaduman
Dramaturgi: Selen Korad Birkiye
Asistanlar: Ezgi Yentürk, Başak Özyönüm, Merve Durgun

Sahne Amiri: Cem Kenar
Işık Kumanda: Cenk Taşkan
Kondüvit: Tankut Saraçoğlu
Aksesuar Sorumlusu: Tuncay Kuyaş

Oyuncular:
Musa Uzunlar, Salih Dündar Müftüoğlu, Civan Canova, Erdal Bilingen, Ali Fuat Çimen, Ömer Hüsnü Turat, Cengiz Daner, Ali Ersin Yenar, Ekrem Tuna Öztunç, Murat Barış Kavrukkoca, Umut Tabak, Cenk Demirel, Can Baykan, Emre Emin Aravi, Ozan Özcan, Berrin Arısoy Akhasanoğlu, Yasemin Atasu, Hilal Özbay, Gözde Okur, Pelin Gülmez, Burcu Salihoğlu,
Ediz Baysal, Erdinç Tok, Alper Saylık, Ebru Kaymakçı, Seda Çavdar, Cansu Dağdelen, Yasemin Yalçınkaya, Ahmet Taşdemir, Birol Engeler, Ersin Umut Güler, Burak Yıldız, Mehmet Onur Büyüktopçu, Serkan Özcan, Alper Saylık, Fatih Koşkan,
Gökhan Türkal, Can Güvenç, Akın Altın

Konu:
Oyun pek çok soruyu gündeme getirmektedir: Dünyanın her tarafında sürüp giden savaşların birinde vurulan askerler gömülmeyi reddederek mezarlarından kalksalar ve savaşı durdurmaya kalksalar neler olurdu? Ordu, hükümet, silah tüccarları, politikacılar, iş adamları, din adamları, medya ve sıradan insanlar bu alışılmadık ve inanılması güç isyana nasıl tepki verirlerdi? Ya kocalarını, sevgililerini, babalarını ve oğullarını kaybedenler ne hissederlerdi? Birkaç kişinin direnişi gerçekten bir şeyler değiştirmeye yeter mi?
Tüm bunlar ancak “gerçekten savaşsız bir dünyayı istiyor muyuz?” sorusuna samimi bir yanıt aramakla yanıtlanabilir. Süper Güç hakimiyetinin, bölgesel savaş ihtimallerinin, iç savaşların her an gölgesini hissettiren bir coğrafyada yaşayan bizler için Ölüleri Gömün gündemimizin tam da ekseninde oturan ürkütücü, düşündürücü ve kışkırtıcı bir oyun.

Web Sitesi